3 Nisan 2018 Salı

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK üzerine DETAYLI bir ÇALIŞMA

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK üzerine DETAYLI bir ÇALIŞMA 1.GENEL BİLGİLER 1.1 Anksiyete Kavramı Anksiyete, tanımlanması zor korku ve endişe duygusudur. Bu duyguya vücutla ilgili bir takım duyumlar da eşlik edebilir. Göğüste sıkışma, kalp çarpıntısı, terleme, baş ağrısı, midede boşluk duygusu ve hemen tuvalete gitme gereksiniminin doğması gibi duyumlar olabilir. Huzursuzluk, dolanıp durma isteği de sık görülen durumlar arasındadır. Anksiyete tetikte olunması için gelen bir uyarıdır. Yaklaşan tehlikelere karşı uyarı niteliğindedir. Kişini tehdit öğesi ile baş etmek üzere savunmaya geçmesi için metabolizmanın bir çeşit alarm durumuna geçmesini sağlar. Korku da benzeri bir durum olmasına rağmen dış dünyadan gelen ve gerçek uyaranlara ve sebeplere dayanan, sebebi iç çatışmaya dayalı olmayan bir durumdur. Açık olarak tanımlanabilir. Oysa anksiyete gerçek bir neden olmaksızın ya da gerçek bir neden olsa bile sonuçları katastrofik algılanarak yapılan bir çıkarsama sonucunda bünyenin sadece bilişteki çarpıtmalardan dolayı olaya aşırı tepki vermesi halidir. Anksiyetenin görünümleri kişiden kişiye değişim gösterebilir. Bazı vakalarda bulantı, kusma ve kardiyovasküler semptomlar ortaya çıkarken, diğerlerinde göğüste sıkışma, sık idrara çıkma ve hatta diare gibi semptomlar görülebilir. 1.1.1 Anksiyetenin Psikolojik ve Cognitif Semptomları Anksiyete yaşantısının iki öğesi vardır: Bunlar Fizyolojik durumların farkında olmak,çarpıntı terleme,göğüste sıkışma gibi. Sinirli,huzursuz ve/veya dehset içinde olduğunun farkında olmaktır. Anksiyete optimal düzeyde her insanda olması gereken ve ilk çağlardan beri insanlığın kendisini koruma ve önlem alması için gerekli olmasına rağmen aşırı anksiyetenin bilişsel ve metabolizma düzeyinde yaptığı değişimler anksiyete bozukluklarına yol açmaktadır. 1.1.2. Patolojik Anksiyete Etyolojisi 1.1.2.1.Psikoanalitik Perspektif Anksiyete hoş olmayan olayların yaşanacağına dair korkulu bir beklenti içine girme ile belirli evrensel bir insan yaşantısıdır. Psikoanatitik kuramda anksiyete korkudan ayrı tutulur. Kişinin içsel yasak dürtüsünün denetimden çıkmak üzere olduğu hissine karşılık olarak,kendi içinde tehdit eden bir tehlikeye karşın gösterdiği tepkidir. İç tehdide karşı egonun bir tepkisidir ve bilinç düzeyinde sıkıntı veren bir durum olarak yaşanır. Bu durum sözü edilen tehdide karşın dürtüleri denetim altına almak üzere egonun savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Anksiyete, egoya savunma mekanizmalarının uyandırılması gerektiğini ve bunların işlevsel olup olmadıklarını denetleme imkanı verir. Çağdaş psikodinamik kuramlar, insanın psişik aygıtında anksiyetenin önemi göz önüne alındığında anksiyetenin birçok psikiyatrik hastalığın semptomu olarak ortaya çıkması son derece doğaldır. Ego için kabul edilebilir olmayan bir dürtünün bilinç düzeyine çıkmak için zorladığını gösteren bir uyarandır. Egoyu savunma mekanizmalarını idden gelen uyaranlara karşı kullanması gerektiği yönünde uyarır. Savunmalar başarılı olursa anksiyete giderilir yada denetim altına alınır. Ancak kullanılan mekanizmaların çeşidine bağlı olarak kişi nörotik semptomlar geliştirebilir. Tek başına represyonu kullanması ,semptomlar ortaya çıkmaksızın psikolojik dengenin yeniden kurulması ile olayın sonuçlanması olabileceğin en iyisidir. Dürtüler bilinçdışına itilir ve yeniden denetim altına alınır. Ancak represyon her zaman etkili olmayabilir, konversiyon, displasman(yer değiştirme)yada regresyon gibi yardımcı savunmalarında kullanılması gerekli olur. Kullanılan savunmaya bağlı olarak dürtüler kılık değiştirerek konversiyon bozukluğu, fobik bozukluk yada obsesif kompulsif bozukluk olarak kısmen ifade edilir. Anksiyetenin diğer nörotik rahatsızlıklarda da semptom olarak görülmesinden anlaşılabileceği gibi yardımcı savunmalar kendi başlarına yeterli olmayabilir ancak genellikle affekti dayanılabilir düzeyde tutarlar. Hastalar genelde kendi içlerinde olup bitenin tam olarak farkında olmazlar ve çevrelerinde neyin içsel psikolojik süreci tetiklediğinin de bilincinde değillerdir. Aslında anksiyetenin anlamı altta yatan ve çocuklukta ki deneyimlerden miras kalan yaşantıların intrapisişik yapılanmasına bağlıdır. 1.1.2.2. Davranışçı Perspektif Davranışçı kuramlar, anksiyetenin özgül çevresel uyaranlara bir şartlı tepki olduğunu ileri sürer. Toplumsal öğrenme kuramına göre kişiler anne babalarının anksiyete tepkilerini taklit ederek içten gelen bir anksiyete tepkisi göstermeyi öğrenir. Bu kurama göre desensitizasyon, hastanın anksiyete yaratan uyaranlara karşı artarak giden bir sıklıkta ve tekrar tekrar maruz bırakılması tedavi de önemlidir. 1.1.2.3. Varoluşçu Perspektif Varoluşçu kurama göre kişi bu dünyaya atılmış ve bir hiçtir. Kişi bu hiçliğinin farkındadır ve anksiyete kişinin varoluşunun geçersizliğine gösterdiği bir tepkidir. 1.1.2.4. Biyolojik Perspektif Otonom sinir sisteminin uyarılması belirli bir takım kardiyovasküler, musküler ve gastrointestinal ve respiratuar semptomlara neden olur. Bu nedenle merkezi sinir sistemi anksiyetesinin, anksiyetenin periferik görünümlerinden önce ortaya çıktığı görülmektedir. Anksiyete de rol oynayan başlıca üç nörotransmitter vardır: Gamma-aminobüritik asit(GABA),noradrenalin, seratonin. (1)GABA: GABA, Merkezi Sinir Sistemindeki başlıca inhibituar nörotranmittterdir. Benzodiazepinlerin anksiyete tedavisindeki etkinliği bu bozukluğun patofizyolojisinde bu bozukluğun etkinliği olduğunu düşündürmektedir. Beynin her bölgesinde benzodiazepin bağlanma yerleri bulunursa da bunlar daha çok hippokampal oluşum, prefrontal korteks, amigdale, hipotalamus ve talamusda yoğunlaşır. (2)Noradrenalin: Rostral ponstaki lokus seruleus,beyindeki noradrenerjik nöronların çoğunun hücre görevlerini içerir.Bu nöronlar serebral kortekse,limbik sisteme,beyin sapına ve spinal korta enjekte olurlar. (3)Seratonin: Rostral beyin sapındaki rafe nükluslarının serotonerjik nöronları serebral kortekse (özellikle amigdale ve hipokampus) ve hipotalamusa projekte olur. Nöroanatomik düşünceler de Lokus serueusun ve rafe nükleusların (seratonin)anksiyete bozukluklarındaki patolojilerin olduğu yerler olma olasılığı yüksektir. Limbik sistem lokus seruleus ve rafe nükleusların gelen girdiyi (input) alır. Benzodiozopin bağlanma yerleri de bu bölgede çok yoğundur. Limbik sistem ve temporal korteksin hayvan deneylerinde çıkartılması korku ve agresyonu düşürmekte,uyarılması ise tetiklemektedir. Serebral korteks üzerinde yapılan araştırmalarda ise frontal serebral korteks ve temporal serebral korteksin anksiyete oluşumunda öneminin olabileceği üzerinde durulmuştur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder