3 Nisan 2018 Salı

2.BÖLÜM

1.2.2. OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK 1.1.2.1. Tarihçesi Obsesyon ve kompulsiyonlar ilk oalrak 1837 de Esquriol tarafından melankoli belirtisi olarak tanımlanmıştır. Obsesyon terimi ilk kez 1866 da Morel tarafından kullanılmasına rağmen 4000 yıl kadar önce Mezopotamya’da görüldüğüne dair bilgiler bulunmaktadır. (14,16). Kutsal kitaplarda İ.Ö 11.yüzyılın ikinci yarısında İsrail’in ilk kralı Saul’ün sık sık şeytandan gelen zararlı düşüncelere yakalandığı, damadı David’in arp çalması ile yatıştığından bahsedilmektedir. Bir din adamı tarafından ortaçağda yazılmış olan Malleus Maleficarum (Şeytan Çekici) adlı kitapda ortaçağda bir papazın herhangi bir klisenin önünden geçerken ve dua ederken şeytanın etkisi ile sürekli dilini çıkardığından, kendini rahibi dinlemeye verdikçe şeytanın daha da fazla etkilediğinden söz edilmektedir.Kraft-Ebing 1867 de fobileri, impulslar kompulsif endişeleri, tikleri ve hatta cinsel sapıklıkları içeren ‘’kompulsif idealar’’ kavramını geliştirmiş ve bunlara depresif bozukluğun sebep olduğuna inanmıştır. OKB nin ilk modern formülasyonunu yapan Westpal fobik semptomları ve anankastik bozukluğu birbirinden ayırarak kompulsif düşünceleri kişinin bilincine giren, inançlarına ters düşünceler olarak tanımlamıştır(17). 20. Yüzyılın başlarında Pierre Janet; fobi, obsesyon ve kompulsiyonları ’’psikasteni’’ başlığı altında toplamıştır. Freud ise psikoanalitik açıdan fobilerle OKB nin ayrı bozukluklar olduğunu, obsesif durumun bastırılmış cinsel suçluluk anılarına karşı ortaya çıkan savunma mekanizmaları olduğunu söylemiştir (16). 1.2.2.1. Obsesif Kompulsif Bozukluğun Tanımı Obsesif Kompulsif Bozukluk(OKB),obsesyonlar ve/veya kompulsiyonların tabloya egemen olduğu ruhsal bir bozukluktur. Obsesyon(saplantı),kişinin rahatsız edici bulduğu, girici, sıkıntı yaratan yineleyici düşünce, dürtü ya da düşlemlerdir. Kompulsiyon (zorlantı),bir obsesyona tepki olarak ya da katı kurallara göre yapılan motor yada mental eylemlerdir. Obsesyonları nötralize etme yada olmasından korkulan şeyi önleme amacı ile yapılırlar ancak amaçla gerçekçi bir ilişkisi olmadığı gibi oldukça abartılıdır. Daha önce saf davranış örüntüsü olarak kabul edilen obsesyonlar DSM-4 de bir düşüncenin hem obsesyon hem de kompulsiyon olabileceğini ima eder. Zihne zorla giren rahatsızlık veren ve anksiyete yaratan bir düşünce obsesyon tanımana girerken, böyle bir düşünceyi etkisizleştirmek ve anksiyeteyi azaltmakta kullanılan başka bir düşünce kompulsiyon tanımına girmektedir. Ancak kompulsiyon her zaman anksiyeteyi azaltmaya bilir, hatta arttırabilir. 1.2.2.2. Obsesif Kompulsif Bozukluğun DSM-4 e göre tanı ölçütleri (1) Bu bozukluk sırasında kimi zaman istenmeden gelen uygunsuz olarak yaşanan belirgin anksiyete ve sıkıntıya sebep olan yineleyici yada sürekli düşünceler dürtüler yada düşlemler.(2) Düşünceler, dürtüler yada düşlemler sadece gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan üzüntüler değildir.(3) Kişi, bu duygu düşünce ya da düşlemlere önem vermemeye yada bunları baskılamaya ya da başka bir düşünce ve eylemle etkisizleştirmeye çalışır.(4) Kişi obsesyonel düşüncelerini, dürtülerini ya da düşlemlerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür(düşünce sokulmasında olduğu gibi değildir). (1) Kişinin obsesyona tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulaması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alı koyamadığı yineleyici davranışlar. El yıkama, düzene koyma, kontrol etme gibi yineleyici davranışlar ve dua etme, sayı sayma, bir takım sözcükleri sessizce söyleyip durma gibi zihinsel eylemler sık rastlanan kompulsiyon biçimleridir. (2) Davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmak ya/ya da varolan sıkıntıyı azaltmaya ya da korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir. Ancak bu davranışsal ya da zihinsel eylemler korunulması ya da etkisizleştirilmesi tasarlanan şeylerle gerçekçi bir ilişki içinde değildir ya da açıkça çok aşırı bir düzeydedir. B. Bu bozukluğun gidişi sırasında kişi bir zaman obsesyon ve kompulsiyonların anlamsız olduğunu kabul eder. Bu durum çocuk hastalar için geçerli değildir. C. Obsesyon ya da kompulsiyonlar belirgin bir sıkıntıya neden olur ve zamanın boşa harcanmasına sebep olur(Günde 1 saat den fazla zaman alır) ya da kişinin günlük işlerini aksatmasına neden olurlar, mesleki yada eğitim alanındaki işlevselliğini ve toplumsal ilişkilerini büyük ölçüde bozar. D. Başka bir eksen bir bozukluğu varsa obsesyon ya da kompulsiyonların içeriği bunlarla sınırlı değildir. Yeme bozukluğu olması durumunda yemek konusunda düşünüp durma, trikotillomaninin olması durumunda saç çekme üzerinde durma, vucut dismorfik bozukluğunun olması durumunda dış görünümü ile aşırı ilgilenme, bir parafilinin olması durumunda fantaziler üzerine düşünüp durma, bir majör depresyonun olması durumunda suçluluk üzerine geviş getirircesine düşünüp durma gibi çeşitlendirilebilinir. E. Bu bozukluk kullanılan bir ilaç ya da maddenin (kötüye kullanım yada tedavi için) ya da genek tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir. 1.2.2.3. EPİDEMİYOLOJiSİ OKB’un yaygınlığı ile ilgili eski çalışmalar klinik verilere dayanmakta olduğundan hastalığın seyrek olduğu görülmüştür. Çünkü, OKB olan hastalar durumları dayanılmaz olana kadar psikolojik destek arayışına girmemekte ve bu durumlarının başkaları tarafından anlaşılmasını istememektedirler. Bütün bu etkenler göz önüne alındığında toplumdaki gerçek yaygınlığının daha fazla olması kaçınılmazdır. 1980 sonrası toplum tarama listelerinin ortaya koyduğu rakamlar ise gerçekten şaşırtıcı olmuştur.Bu rakamlar OKB nin sanılandan 50-100 kat daha fazla olduğunu gösteriyordu.Bu sonuçlara göre OKB nin bir yıllık prevalansı %1,5 ve yaşam boyu prevalansı ise %2,5 dolaylarındadır. Tüm psikiyatrik bozukluklar içinde yaygınlık yönünden fobik bozukluklar, madde kullanımı ile ilgili bozukluklar ve majör depresif bozukluktan sonra dördüncü sırayı OKB almaktadır. Psikiyatri kliniklerine başvuran hastaların yaklaşık %10 unu oluşturmaktadırlar. Bu konuda yapılan tarama çalışmalarının bir kısmı erişkinlerde hastalığın cinsiyet farkına bağlı olmadığını gösterirken bazıları da kadınlarda daha sık görüldüğünü söylemektedir. Genel olarak ülkemizde yapılan çalışmalarda kadınlarda daha sık görülmesine rağmen erkeklerde başlama yaşının daha erken olduğu tespit edilmiştir. Etnik özellik yönünden farklılık yoktur. USA da yapılan çalışmalarda Afro-Amerikalılarda daha az görülmesinin nedeni bu ırkın sağlık hizmetlerinden daha az yararlanıyor olmasıdır. Katı dinsel kuralların olduğu ülkelerde OKB yaygınlığı açısından bazı bulgular olmasına rağmen yeterli kanıt yoktur. Ancak bu toplumlarda obsesyon temalarının etkilendiği ve dinsel, cinsel ve saldırgan obsesyonların daha sık olduğu anlaşılmaktadır. Bekarlar ve boşananlarda daha sık olması bu hastaların kişiler arası güçlüklerine bağlı olabilir. Ailede ilk yada tek çocuk olanlarda daha sık görüldüğüne ve çok çocuklu ailelerde daha fazla görüldüğüne işaret edilmiştir. Başlama yaşı ortalama 21 yaş civarında olup, erkeklerde biraz daha erken 19 yaş civarı ve kızlarda 22 yaş civarı olarak biraz daha geçtir. Hastaların %65 inde bozukluk 25 yaşından önce %15 inde ise 35 yaşından sonra başlamaktadır. İki yaşında OKB tanısı konan olgular bildirilmiştir. Bozukluğun yerleşmesinden önce işlevselliği ileri derecede bozmayan obsesif kompulsif semptomların bulunduğu hastaların çoğu tarafından bildirilmiştir. Bu tür minör semptomların ortalama başlama yaşı 13 civarında olup, yine erkeklerde biraz daha erken yaşlardadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder