İnsan kendini bilmedikten
sonra kim ne yapabilir ki… Bu aralar dikkatimi çeken bir durumdan bahsetmek
istiyorum. Bir yetkili ile aramda şöyle bir konuşma geçiyor.
Bu konu da kim yetkili?
Ben.
O zaman size anlatayım çözün.
Ama bunları bana anlatma, ben zaten biliyorum.
Peki, kime anlatmalıyım.
Aslında ben yetkiliyim tabi.
Konuşmanın ana fikri: Beni buraya yetkili diye koymuşlar ama hayatın her
alanında olduğu gibi burada da yetki kullanamam. Danışmam gerek yani ve
danışacağım kişinin cevabı da hayır olur ona göre…
Kişi kafasında bir dünya oluşturdu mu artık oradan çıkması pek mümkün olmaz.
Orada bir düzünü bir tersini evirir çevirir ama ne ters yüz ettiğinin, ne de
bunun çevresindeki etkilerinin farkındadır. Yerli yersiz ağlar güler, kendi
çalar kendi söyler.
Ben yetkiliyim, Sen yetkilisin, O yetkili… İşler yürür… Bütün beyinler
konservatif, sertifikasyon, koalisyon ve de organizasyon…
Kimse yetkisinin nerede başlayıp, bittiğini bilmiyor ya da aslında kullanmayı
göze bile alamadığı makamlarda oturuyor.
Kısaca, ezik ama bunun farkında mı hayır. Mesele de bu zaten işler başkalarının
akılları ile dönerken alkışlar boş koltuklar üzerinde isimleri yazanlara şak
şaklanıyor.
Bu eziklik kendini egoistlik ya da özgecilik şeklinde tezahür ediyor olsa da
sonuç değişmez… AZ ÖZGÜVEN, FAZLA KONTROL
Bu tarz insanlara çok fazla çarpıyoruz aslında… Hayatlarına bakıldığında kayda
değer bir başarıları olmayan, hep yarım kalmış işler görürsünüz. Hemen hemen
daima yeteneklerinden eksik işlerde çalışırlar. Nedeni ise; olduklarından daha
azına razı olurlarsa; küçük suda büyük balık olmanın hafifliğini yaşamak
hoşluğudur.
İşleri daha iyi kotarabilecek birine yapışıp, ona sıkı sıkı sarılırlarsa da bu
aslında başarıyı kendilerine, başarısızlığı da ona mal etme potansiyelini
koruyabilmek içindir.
Sizi işitir ama dinlemez, kendi kafasındaki dünyada boğulmuş ve kaybolmuştur o.
Tüm hayatına yayılmış şuursuz bir aymazlık içerisindedir.
Senaryoyu önceden kafasında defalarca kontrol etmiştir konservatif beyin; oysa
yeni bir bilgi gelmiştir şimdi, aman Allah’ım ne yapacak...
Yıllar önce bir yazımda TECRÜBE STATİK, ZEKÂ DİNAMİK ÇALIŞIR yazmışım. Hala
arkasındayım.
Kişilerin sizin konuşmalarınızı anlamadıklarını ve gazeteciler gibi içinden bir
cümlenin yarısını cımbızlayıp, kendi beyinlerinde devamını tamamladıklarını;
bunu da sanki siz söylemişsiniz gibi işlediklerini biliyor musunuz?
Yaşam da aktive ederken de sizi direkt suçlayabilecek cesareti tamda buradan
alırlar. Onların doğrusu gerçekten de odur. Sizin cümlelerinizi tamamlayan ve
resmin bütününü göremeyen beyin her türlü illüzyona açık hale gelmiştir.
Zekâ şemsiyesinin en önemli yanı; insanı kendi beyninin oyunlarından
korumaktır. Bu da ancak sağlam ve resmin bütününü gören bir kişilik ile
mümkündür.
Yoksa işler yürür ama kaplumbağa hızıyla, gerçek değerde beyinlerse tavşan hızı
ile göçer başka ülkelere.
Eziklerin kendilerini daha değerli hissetmeleri için gerçek değerler mikro ve
makro düzeyde ülkemizde harcanmaya devam edilirken, varacağımız nokta suda
ışığın kırılmasından bihaber ortalama balıkların gözlerini dış aynaların
tutulmasından alamamalarından ibaret olacaktır.
Akvaryumda kendini dev aynasında gören balık, aynada kendinden daha büyük bir
balık istemez. Oysa bilmez ki yüzeye yaklaştıkça küçülmektedir.
Gerçek kendilik yüzeye en yakın yerde göze çarpar ve balık ya hemen geri kaçar
ya da çoktan hak ettiğini düşündüğü yemi kapar. Yemi kaparsa, yem olur. Yemi
kapmayacak kadar akıllı olan ise daha derinlere kaçar ama söylemleri ve
aynadaki ilk görüntüsünü de kaybetmek istemez ki böylece yüzeye yakın olma
tehdidi ile baş başa kalır.
Bu durum da görüntüyü koruyarak idare etmenin gücünü de elden bırakmamak
gerekir ki öne sürdüğü bir günah keçisi bu işi rahatlıkla görebilir. Böylece
hem kontrolün zannınca gücünü, hem de stratejik önemi olan görüntüsünü korur.
Yani kendini kandırmaya devam eder. Bu tarz kişiler devamlı kendi fantezi
dünyalarında yaşayan aslında gerçeklikle tam anlamıyla bağlantısı olmayan
psikozlu kişileri çağrıştırıyorlar bana.
Ama onlardan aramızda o kadar çok var ki şaşarsınız. Aptal mı anlamıyor diye
düşündüklerinizin çoğu aptal falan değil aslında sadece kafalar otizmde olduğu
gibi olması gerektiğinden yani normalden farklı çalışıyor.
Ama öte yandan otizm nörolojik boyutta bir farklılıkken bu tamamen anne baba ve
çevre yapımı bir kişilik deformasyonunun örüntüsü olarak ortaya çıkıyor tabi.
Lakin buradaki fiyasko şu;
Bu insanlar sorunlu çocuklar yetiştiriyorlar ve sorunun nerede olduğunu
anlamaktan acizler. Yani kuşaklar boyu bir akıl tutulması cehalet ile de
harmanlandığında işte böyle oluşuyor.
Demedi demeyin
İnisiyatif alamayan insanlar, öncelik alamayan insanlar yetiştirir ve bunlar
daima gerçeklerin önünü tıkamaya devam eder.
Sonra nereden çıktı demeyin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder