Her kimlik kendi çabası ile
var olur.
Savunma silahlarını çocukluğunda geliştirir, içindeki çocukla baş edebilmek
adına kullanmaya devam eder. Çaresizdir çocukluklarımız…
En “Oldum” diyenimiz bile hala baş edemediği içindeki kırgın çocukla yaşamak
zorunda değil midir?
Bilmeden ya da bile bile aynı yaraya merhem arar durur. Baş edebileceğini
görmek adına kendini aynı yerden, aynı incinmeye maruz bırakır ve aslında her
seferinde ilk yangınla bütünleşen daha büyük bir yangına sebep olur aymazlığı…
Her ilişki, ayrı dağlardan gelen çiçeklerin tek toprakta yeşermeye çalışması
gibidir; üstelik suya, güneşe ve toprak anadan alacaklarına olan ihtiyaçları
farklıyken…
Bu farkı belirleyen çiftlerin kişiliklerinin aynı olamayışı ve her birinin
diğerinden ayrı bir birey oluşunu kabullenişi ile ihtiyaçlarının da aynı
olmadığını, bunların karşılanmasında uzlaşılmaması gerektiğini bilmesi ile
belirlenebilir.
Her zaman böyle mi olur? Hayır, hemen hemen hiç bir zaman…
Uzlaşmak, her iki tarafın birbirlerine üstü kapalı ya da açık kabarık bir
fatura çıkartmasıdır ki kaçınılmaz son ayrılık ya da mutsuz bir ilişkinin
devamıdır.
Doğrusu anlaşmaktır.
Anlaşmak her zaman karşılıklı anlayışı içerirken, uzlaşmak uzaklaşmayı kapsar.
Uzlaşmak her iki tarafın ya da en azından birinin fedakârlık ettiği anlamına
gelir ki olay işkenceye dönmüştür bile.
Her çiçek kendi doğası ile müsemma bir iklimde yetişmek ister… Örneğin bir
kardeleni çölde hayal edin ya da bir nilüferi karada.
Uzlaşma kaçınılmaz sona yaklaşmadır, asla uzlaşmayın.
Gelgelelim anlaşma kisvesi altındaki uzlaşmalar da farklı bir sonuca götürmez
çiftleri.
Adı ne olursa olsun fedakârlık üzerine kurulan her ilişki, feda olan tarafından
kendilik kaybı ile sonuçlanır.
Bir süre sonra yaşadığına inanmaya başlar kişi çünkü inandığını yaşamak
gittikçe imkânsızlaşır.
Bu kimlik erozyonunu durdurmak adına bulduğu çözüm, yepyeni bir dünya
bulmuşçasına an içinde yaşadığı dünyayı merak etmek ve adapte olmaya
çalışmaktır.
Her adaptasyon girişimi, gerçek kendilikten biraz daha uzaklaşma, sahte
kendiliğe biraz daha yaklaşma ki bunu yaparken de partnere ve ilişkinin haz
veren yanlarına biraz daha yakınlaşıp, kabullenilemez olanı hafifletmeye
yöneliktir.
Bu bir çeşit kendini kandırma ve anın hazzı için kendini yok etme girişiminden
ibarettir ve özünde tamamen mazohistiktir.
Diğerinin sadistik tarafını doyurması için ihtiyacı olan da tam olarak budur.
Bu bağlamda iki çiçek aynı toprakta büyüyebilir… Alışveriş iki taraf için de
doyurucudur.
Ya ortada aşk olduğu halde biri diğeri ile uzlaşmaz ve kendi kimliğini korumaya
çalışır ise;
İşte o zaman aşka rağmen gerçek kendiliği seçme zorunluluğu ile yüzleşmek, bu
toprağın ona uygun olmadığı, köklerini de alıp gitmesi gerekliliği ile hareket
etmek daha uygun olacaktır.
Bu bilgi; haz için uzlaşmamak, kimliğini korumak adına kendisi ile anlaşmak ve
feda olmamak ile eylemselleştiğinde de zordur lakin bu diğer biçimlenmeye göre
atlatılabilinir olma özelliğini daha çok barındırır. Sonuçta edinilmiş tecrübe
kişiyi parçalanmaya değil bütünleşmeye götürür.
Aşk harcanmayacak kadar nadir bulunan bir duygudur lakin kendiliğinize uygun
olmayan hiçbir durumu kişi kendinde uzun süre barındıramaz.
Kısacası,
Eğer kişiliğinizde köle ya da hâkim olmaya yakın duran bir tohum yoksa onu
büyütemezsiniz.
Uzman Psikolog Esra Erdoğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder