29 Mayıs 2015 Cuma

GRİNİN ELLİ TONU

Her kimlik kendi çabası ile var olur. 
Savunma silahlarını çocukluğunda geliştirir, içindeki çocukla baş edebilmek adına kullanmaya devam eder. Çaresizdir çocukluklarımız…
 
En “Oldum” diyenimiz bile hala baş edemediği içindeki kırgın çocukla yaşamak zorunda değil midir?
Bilmeden ya da bile bile aynı yaraya merhem arar durur. Baş edebileceğini görmek adına kendini aynı yerden, aynı incinmeye maruz bırakır ve aslında her seferinde ilk yangınla bütünleşen daha büyük bir yangına sebep olur aymazlığı…
 
Her ilişki, ayrı dağlardan gelen çiçeklerin tek toprakta yeşermeye çalışması gibidir; üstelik suya, güneşe ve toprak anadan alacaklarına olan ihtiyaçları farklıyken…
Bu farkı belirleyen çiftlerin kişiliklerinin aynı olamayışı ve her birinin diğerinden ayrı bir birey oluşunu kabullenişi ile ihtiyaçlarının da aynı olmadığını, bunların karşılanmasında uzlaşılmaması gerektiğini bilmesi ile belirlenebilir.
Her zaman böyle mi olur? Hayır, hemen hemen hiç bir zaman…
Uzlaşmak, her iki tarafın birbirlerine üstü kapalı ya da açık kabarık bir fatura çıkartmasıdır ki kaçınılmaz son ayrılık ya da mutsuz bir ilişkinin devamıdır.
Doğrusu anlaşmaktır.
Anlaşmak her zaman karşılıklı anlayışı içerirken, uzlaşmak uzaklaşmayı kapsar.
Uzlaşmak her iki tarafın ya da en azından birinin fedakârlık ettiği anlamına gelir ki olay işkenceye dönmüştür bile.
Her çiçek kendi doğası ile müsemma bir iklimde yetişmek ister… Örneğin bir kardeleni çölde hayal edin ya da bir nilüferi karada.
Uzlaşma kaçınılmaz sona yaklaşmadır, asla uzlaşmayın.
Gelgelelim anlaşma kisvesi altındaki uzlaşmalar da farklı bir sonuca götürmez çiftleri.
Adı ne olursa olsun fedakârlık üzerine kurulan her ilişki, feda olan tarafından kendilik kaybı ile sonuçlanır. 
 
Bir süre sonra yaşadığına inanmaya başlar kişi çünkü inandığını yaşamak gittikçe imkânsızlaşır.
Bu kimlik erozyonunu durdurmak adına bulduğu çözüm, yepyeni bir dünya bulmuşçasına an içinde yaşadığı dünyayı merak etmek ve adapte olmaya çalışmaktır.
Her adaptasyon girişimi, gerçek kendilikten biraz daha uzaklaşma, sahte kendiliğe biraz daha yaklaşma ki bunu yaparken de partnere ve ilişkinin haz veren yanlarına biraz daha yakınlaşıp, kabullenilemez olanı hafifletmeye yöneliktir.
Bu bir çeşit kendini kandırma ve anın hazzı için kendini yok etme girişiminden ibarettir ve özünde tamamen mazohistiktir.
Diğerinin sadistik tarafını doyurması için ihtiyacı olan da tam olarak budur. Bu bağlamda iki çiçek aynı toprakta büyüyebilir… Alışveriş iki taraf için de doyurucudur.
Ya ortada aşk olduğu halde biri diğeri ile uzlaşmaz ve kendi kimliğini korumaya çalışır ise;
İşte o zaman aşka rağmen gerçek kendiliği seçme zorunluluğu ile yüzleşmek, bu toprağın ona uygun olmadığı, köklerini de alıp gitmesi gerekliliği ile hareket etmek daha uygun olacaktır.
Bu bilgi; haz için uzlaşmamak, kimliğini korumak adına kendisi ile anlaşmak ve feda olmamak ile eylemselleştiğinde de zordur lakin bu diğer biçimlenmeye göre atlatılabilinir olma özelliğini daha çok barındırır. Sonuçta edinilmiş tecrübe kişiyi parçalanmaya değil bütünleşmeye götürür.
Aşk harcanmayacak kadar nadir bulunan bir duygudur lakin kendiliğinize uygun olmayan hiçbir durumu kişi kendinde uzun süre barındıramaz. 
 
Kısacası,
Eğer kişiliğinizde köle ya da hâkim olmaya yakın duran bir tohum yoksa onu büyütemezsiniz.


Uzman Psikolog Esra Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder