26 Eylül 2021 Pazar

 

ACIYOR ANNE?

Ne kadar çok telaffuz ederiz ANNE… Annemiz terliği fırlattığında bile ‘’Acıyor anne’’ diye ağlayışımızda hiçbir terslik yoktur.

Neden olsun ki hep o ilk bağlantı kurduğumuz nesneye döneriz, sığınmak istediğimiz her an.

Anne çoktan ölmüş ya da gerçek annemizi hiç tanımamış da olabiliriz lakin hep bir anne vardır.

Olmak zorundadır.

Baba, nine, bakım evinde ki bir kadın, dede, bize bakan teyze, kendimize yakın bulduğumuz kişiyi anne yerine koyarız.

Anne= Bakım veren ve yaşama tutunmamızı sağlayandır.

İleri ki yaşamımızda da onun yerine ikame edecek başka rol modelleri hayatımıza alır ve çıkarırız.

Ama anne bizde ki öz hali ile toprak altından bile seslenip, hayatımıza yön veren olarak yaşamaya devam eder.

Nedeni mi?

Asıl olan annenin gerçek varlığının yorumlanmasından ziyade bizde ki izdüşümü ile tasarımlamamızdan kaynaklanır. Onun bizde ki tasarımı ise sadece annenin hal tavır ve duygu aktarımının tasarrufunda değildir.

Kafanız karışmasın;

Anne sosyolojik olarak yüzyıllardır her toplumda benzer şekilde tanımlanan bir kavramdır.

Toplumumuzda saçını süpürge eden, ömrünü çürüten hep annelerimizdir ve bu bizim normalimizdir. Kimse annelerimizin de bir birey olduğunu ve onların da kendilerine ait farklı rol ve duygu durumları olabileceği düşünmez.

Anne, annedir işte ve ona biçilen annelik rolü yaşamının tamamını kapsamalıdır. Bu zamanla annenin rolü giyerek toplumun onayını alması ve rahatlaması fakat kendine yabancılaşması ile son bulur.

Kaçınılmaz olarak yaşamın diğer alanları süner, piyanonun aynı tuşlarını kullanmaktan o tuşlar aşınır ve hep aynı melodi yaşamın sesi halini alır.

Bu tını çocuğa ve ailenin diğer bireylerine çoğu açılardan iyi gelirken, anne sıkışıp kaldığı rolden çıkamamış, gerçek kendiliğini inşa edememiş, kendine ve çevreye sinsice yabancılaşan bir bireye dönüşmüştür.

Kendini var edememiş ebeveynler, üstü kapalı faturalandırdıkları geleceklerini de çocuklarına biçerler.

Döngü böylece devam eder.

Kadın, sadece anne olmayarak iyi bir anne olabilir. Bu ironik gerçek doğrultusunda kendini var ettiği kadar evlatlarına pay düşer ve bu bağlamda bakıldığında annelik zor zanaattır.

Boşanmış ailelerin çocuklarında ise anne imgesinin çocukta ki ışık ve gölge taraflarını çocuğun görüştüğü diğer tarafın söylem ve eylemleri de etkiler.

Bu kadar çok değişken altında ki küçük bireylerin kişilik oluşumları ve annenin durumu, kaç cephede savaşması gerektiği takdire şayan bir durumdur ki aynı sebeple kadınlar şu tümceyi çoklukla sarf eder;

Çocuklar var boşanamam.

Bu, şiddet görmelerine, çocuklarının şiddet görmesine rağmen var olmanın yükünden kurtulamayan çünkü var olmanın hafifliğini dayanılmaz bulan kişiler yetiştiren toplumlarda büyütülmüş olmanın  sonucudur.

Toplum dinamikleri böyle işlerken kadının yerini tekrar sorgulaması ve kendi varlığını var ettiklerinden ya da edeceklerinden önce onaması gerekmektedir. Evliliğin kurtuluş olduğu öğretilen içi boş kadınlar yetiştirmeye devam ettiğimiz sürece aynı neslin devamı olan kof çocuklara da hazırlıklı olmamızda fayda var.

Değişim kaçınılmaz biçimde şimdinin ve geleceğin annelerinden gelecektir.

Önce kendini var et ki hayat verdiğin, gözünden sakındığın varlığa da daha iyi bir varlık miras bırakabilesin.

Yazı bitmedi gibi görünüyorsa doğrudur, devamını ben değil anneler yazacak.

Uzm. Psk. Esra Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder