16 Temmuz 2019 Salı



BİREY  TOPLUM  İLİŞKİSİ

Hayatın en adil davrandığı zaman çocukluk sanılır, oysa hayatın en acımasız olduğu ve bizim en aciz olduğumuz zamandır.  

Kimimizin uykuları, mutlu prens ve prenseslerle şenlenirken kimimiz kabuslarla uyanırız... 
Kimimiz uyanmak istemez uykudan, kimimiz hiç uyumasa yeğdir. 
Uyku hep bir aldanışa kaçış mıdır yoksa... 

İnsan aldanmak ister... olduğundan ve yaşantıladığından farklı görmek kendini ve evrenini... 
Kendi yarattığı evreni, ona yüce bir tanrı ya da tanrıçalık bahşetsin ister...  
Olmaz ve insanın oldurma çabası asla son bulmaz. 

Olan varlık, olmasını istediği varlık ile hep gizli bir çatışma içindedir ve sonuç olmasını istediği varlığın olan varlık ile yakınlaşması ise normal, uzaklaşması ise abnormal bir tablo ortaya çıkar ki aslında her ikisi de kişinin kendi varsanısından ibarettir. 
Biri daha uyum içinde amaçladığı başarı, düzen, ilişkileri yakalayacak donanıma sahip olduğunu düşünür ve bu düzeni tutturabilmek ebeveynlerinin onayladığı çocuk olmak mutluluk vericidir, çocuk hiç büyüyemez, diğeri tarafta ise zor olan ebeveynlerinin gözünde onaylanmayan ve onların amaçlarına ulaşamamış olarak kalmak 
Kimliğimiz, kişiliğimiz neye göre şekilleniyor görüyor musunuz*

Nerede gerçek kendilik, nerede ben kimim, bağımsız kimliğim vs. 
Olamamasının sebebi insanın özgül ağırlığının bile başka insanlarla aynı ölçü ile tartılması ve kıyaslanmasıdır.
Çocukluk çağlarından beri kendi yerimizi belirlemek için bir ötekinin durduğu yer gösterilmemiş midir? 
Bağımsız çocukluklar yoksa bağımsız yetişkinler de olamaz öyle değil mi😊 
Özgün olabilmek, bir ötekini anlayabilmek ve diğerinin sınırlarına saygı duymak için çocuğun önce kendi sınırlarını doğru çizmiş ve kendini dünyada doğru konumlandırmış olması gerekir. 
Uyum mecburidir;  
İnsan sosyal bir varlıktır ve bu nedenle de diğerleri ile uyum ve doyum içinde yaşamak zorundadır. 
Lakin burada ki mecburiyet sözcüğü bile bazılarımızın tüylerini diken diken etmeye yeter. 
Bir şeyin mecburi olması tüm cazibeyi ve süprizi alıp, götüren sevimsiz bir duygu yükledi pek çoğumuza 
Neden mi? 
Bütün süprizi ve renkleri, olasılıkları yok oluverdi yaşamın... 
Oysa bilinmeyene gebe olması hayatın; hep başka yollardan varmak eve ve belki de evin de değişmiş olması; bizim bu değişimi vardığımızda fark edecek olmamızdan mı, yoksa süreç içinde ki değişimi an be an gözlüyor olmamızdan mı geçiyor... Ben de bilmiyorum... 
Bilseydim de her bilgi sınanan ve değişebilen bir özelliğe sahipken değişim kaçınılmaz olmaz mıydı* 
Örneğin lineer fizikten kuantum fiziğine geçtiğimiz şu çağda her şey alt üst oldu... ve altı üstünden daha iyi çıktı.

Şimdi yeni şeyler öğrenmek, sorgulamak ve yaratmak zamanı... 
Yeni içerik oluşturmak lazım... yenilenmeyen her şey eskir; tersi eşyanın tabiatına aykırıdır. 
Ve yenilenmek insanın doğasında var olan o pes etmez yanının zirve noktasıdır. 
Aslında her birimiz ayrı bir dünyayız; anlaşılamamış, aldırış edilmemiş belki, kendimizi dünyaya kanıtlamaya çalışan, diğerine, ötekine, onun gözünde ki parlamaya köle 

Oysa kişi, kendi gözünde parlama yaratacak her şeyin peşinden koşabildiği ve o ereğe varsın, varamasın yoldan zevk aldığı sürece bilmelidir ki; o yol gerçek kendiliğine giden yoldur. 

Diğerleri önemsizdir demiyorum... Her canlı sürünün desteğini almak zorundadır lakin insan sürüden ayrışmayı bilecek kadar zeki ve kurması gereken sosyal ilişkiler açısından da cevvaldir. 

İnsan bireydir, 

Bireyler toplumu oluşturursa o içinde her rengi barındıran, yeniliğe, gelişime, eğitime açık bir toplumdur,  
Yok toplum bireyi oluşturup, şekillendiriyorsa; o vakit robot düzeninden öteye gidemeyen, gerçek anlamda ki sanal zekaya yenik, özgün ve yaratıcı kelimelere teğet bile geçmeyen bir kopyala yapıştır toplumu oluşuyor demektir. 

Vay haline !!! 

Saygımlarımla...

Uzm. Psk. Esra Erdogan



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder