1 Temmuz 2015 Çarşamba



BİRBİRİNE      YAKLAŞAN    CİNSİYETLER Mİ OLUŞACAK?




   
Carl Gustav Jung, Freud'un cinselliğe fazla önem 

verdiğini  düşünerek farklı bir kuram üzerinde çalışmalarını 

yürütmüştür.

Benlik teorisi adını verdiği kuramı o zamana kadar gelmiş 

geçmiş kuramları alt üst edecek nitelikte ilginçlik sergiler.

bilinçdışımız ile doğduğumuzu varsayar.

Jung sanıldığı gibi boş bir zihin ile değil doğuştan 

arketipal Arketipal bilinçdışı en belirginleri anima, animus, 

gölge ve persona olan arketiplerden oluşur ki bunlar kuşaklar 

boyu aktarılmış ve insanlık var olduğu sürece de aktarılmaya 

devam edecektir.

Animus kadının içinde ki eril(erkek) yön, anima da erkeğin 

içinde ki dişil (kadın)yöndür.

Her birimizin içinde kadınsı ve erkeksi duyguların olması da 

bundandır. Toplum da erkeğe ve kadına atfedilen roller 

değiştikçe kuşaklar da ki öğrenme ve kodlanma da değişmekte 

yeni ve farklı bakış açıları ile birbirlerine haklarını kabul 

ettirmek isteyen kadınlar ve erkekler arasında ki çatışma da 

yoğunlaşmaktadır.

Kadın şartlar zorlaştıkça ve erkeklerin dünyasına girdikçe, rol 

paylaşımı eşitlendikçe,  animusu daha çok kullanmaya 

bilinçdışı arketipal kayıtlara daha çok baş vurmaya 

başlamıştır.

Erkekse  kadının değişimi ile birlikte çocuk ve evin 

sorumluluğunu paylaşmaya ve daha çok empati yapmaya 

zorlanmıştır ki bu da animayı daha çok kullanmasını gerekli 

kılmıştır.


BİRBİRİNE YAKLAŞAN CİNSİYETLER Mİ OLUŞACAK?

Buraya kadar anlatılanlar tam olarak bu anlama gelmese de 

erkek ve kadının çağların yönlendirmesi ve toplumun şimdiye 

verdiği destekle gittikçe daha yakın kimlikler geliştireceğini 

düşünüyorum.

Hayat şartlarının zorluğu, kadınların çağlar boyu ezilmesi, 

varolan güçlerini kullandıkları halde hiçe sayılmaları erkek 

egemen bir toplum da varlıklarının tehdit altında olduğunu 

nesiller boyu aktarmış ve bu nedenle animusu bilemiştir.

Öne çıkan erkeksi özellikler kadınların kendilerini daha 

güvende ve güçlü hissetmelerini sağlarken, kopup gitmekte 

olan kadını anlama ve eşsiz kalmama çabası da erkeği animayı 

yani içinde ki dişil yönü kullanmaya itmiştir. Bu erkeğe 

empati, yardım , sağduyu ve sevgiyi ifade edebilme özelliklerini 

katmıştır ki çocuklarına daha iyi bir baba olabilmek de 

bundan hariç tutulamaz.

Erkekle kadının rolleri birbirlerine yaklaşıyormuş, hatta 

değişiyormuş gibi görünse de durum tam olarak böyle değildir.

Bilinçdışımız enteresan biçimde üst bilince uyum yapabilecek 

plastibiteye sahiptir ve bizi yöneten bilincimizin sadece bir 

parçasıdır.

Yönelimler şartlara göre düzenlenir.

Bu da demektir ki Jung'un haklı olduğu noktalar varken 

Freud'u da yabana atamayız.

Çevrenin bizi nasıl şekillendirdiği kadar genetik faktörlerin de 

önemi yadsınamaz büyüklüktedir.


Anlaşılan o ki insan bir bütündür ve sadece bir tek kuram ile  

açıklanamayacak kadar da deryadır.

Ancak şunu da göz ardı etmemek gerekir ki yönelimlerin 

şartlara insiye olmasının içinde pek çok faktör ile beraber 

kişinin var oluşunu koruma içgüdüsü de doğuştandır.

İlk hedef canlı kalmaktır. İnsan doğası gereği doymak, 

barınmak, özgür ve güçlü olmak, tam kendiliğini oluşturmak 

ister ki Maslow'un ihtiyaçlar pramitinin en zirve noktasına 

gelebilsin.


Bunları yapmak isterken beyin olası bütün yolları tarar, 

içinden zamana ve mekana en uygun bulduğu önceden 

tarafından ya da başkaları tarafından deneyimlenmiş kodlu 

kalıbı devreye sokar ki bu kalıbın için de Jung'a göre çağlar 

boyu aktarılan bilgilerin de izlerinin olması kuvvetle 

muhtemeldir.


Hangi yönümüzü devreye sokarsak durumla daha iyi baş 

edebiliriz? sorusuna beyin hemen cevap verir.


Örn; iş hayatı için de bir projenin kabul ettirilmesi gereken 

rekabetçi bir ortamdasınız ve rakipleriniz amansız ... Bu 

durum da bir kadının animusu ister istemez devreye sokması 

onun lehinedir ki bilinçdışı (beyin) bunu zaten kendisi ayarlar.

Bilinçdışını uzak bir diyarda ki çağrışımlar gibi düşünmeyin 

sadece o an da düşündüğümüzü düşünmediğimiz lakin alttan 

alta işleyen yolakların bir parçasıdır o ve beynimizden başka 

bir beyinde de değildir.


Bilinç bizim bilincimiz olduğu kadar planlamadan planlayan 

parçaları da bize ait bilinç dışını oluşturur.

Korkularımızın sebebi, karanlık yanımız, içimizde ki erkek ve 

dişi, hatta gerçek kendiliğimizin büyük bir bölümü bile orada 

saklıdır.


Şimdi konuya dönecek olursak, her iki cinsin bazı 

özelliklerinin birbirine yaklaşması kaçınılmaz olsa da ben bir 

uzlaşma sağlanacağına ve kadının kadın, erkeğin ise erkek 

olarak kalacağına olan inancımı sürdürüyorum.


Buna inanıyor olmamın nedeni, yüzyıllar sonra da kadınların 

bir erkeğe, erkeklern de bir kadına hayat arkadaşı ve sıkı 

birer yoldaş olarak ihtiyaç duyacaklarını düşünmemden ileri 

geliyor.


Haklara saygı duyulan, eşitlikçi ve empatik bir dünya umudu 

ile erkek ve kadınlara saygımla...


Uzm. Psikolog Esra Erdoğan


www.esra-erdogan.com















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder